5 Mart 2015 Perşembe

Düş Yorgunu ABANT

    Yazı ve Fotoğraflar : Meltem AKARSU
    Tarih: 15.01.2009



    Abant'a doğru yola çıkmaya karar verdiğimde, düş yorgunu bir mevsimi kendime ortak etmekti amacım. Kışını hayal ettiğim bir güzelliğin yalnızlığa bürünmüş, yorgun ama etkileyici güzelliği karşısında kelimelerimin yetersiz kalacağını da biliyorum. Yeryüzünün bütün renkleri içinde barındırdığı hüzünle karşılamıştı beni. Aylardır köklerinde barındırdıkları kederi hüzün mevsiminde terk etme telaşında olan ağaçlar, son bir çabayla dallarına tutunmaya çalışan yapraklar... Sararan yaprakların ardında kalan bir bahar, Son - Bahar... Hüznün senfonisi çalıyor bir yerlerde... Kim olursa olsun sonbaharda Abattaysanız farklı hisler taşımayacağınıza eminim
     Öylesine büyüleyici bir güzelliğe sahip ki Abant, içinde bir yerde olmadığını bildiğim halde bir efsane barındıracağını düşündürüyor. Sessiz, mağrur, kırgın ama gururlu bir aşk hikâyesi… Kulağıma yağız bir atın sessizliğe karışan öfkeli nal sesleri geliyor, sanki sahipsiz bir sevdaya isyan ediyor. Hırçınlığıyla sessizliği bozması bundan diyorum. Hayal etmeye çalıştığım efsaneyi yanımdan geçen gezi faytonunun sesiyle sonlandırmak zorunda kalıyorum... Derin bir nefes alarak gezime devam ediyorum. 
  Günümüzde birçok şeyin saflığını, güzelliğini kaybettiği şehir hayatından ve yaşattığı kargaşa ortamından kurtulup, hafta sonu gezimi Abant'a gelerek değerlendirdiğim için kendimi mutlu ve şanslı hissediyorum. Şanslıyım çünkü Abant ülkemizin 2 Önemli Şehrine 2,5 saatlik mesafede. İş hayatının ve şehir hayatının keşmekeşinden kurtulmak isteyenler için Abant doğanın bizlere Sunduğu bir mucize…

    Göl etrafında yürüyüşüme başlarken boynunda ipe dizilmiş meyveleriyle yanıma yanaşan yaşlı bir amcayla kısa bir sohbete dalıyorum. Alıç adını verdikleri mayhoş bir tadı olan meyve dizisini boynuma asarken,"-bizim buralarda yetişir, pek bilen yoktur ama severiz. Satar azda olsa rızkımızı çıkarırız, çocuklarda sever ha. Turistlerde, sizin gibi misafirlerde... Aman ye kızım faydalıdır. Mideye iyi gelir, kan yapar, şifa var bunda dağ yemişinde şifa olmaz mı?"...Nur yüzlü amcam bir dizgi Alıç’ı satmaya çalışırken nede çok uğraştı... Onu kırmıyorum teşekkür edip satın alıyorum. Yorgun bedenini bir bankın üzerine bırakırken arkamdan sesleniyor." gene gel kızım güzeldir gölümüz..." gölü sahiplenmesi, güler yüzü, verdiği huzurla yoluma devam ediyorum.

   Gördüğüm her şeyin fotoğrafını çekmeye çalışıyorum, benim gibi etrafımda birçok kişi yüzlerine yansıyan mutlulukla fotoğraf çekme telaşında... Kimse en ufak bir şeyi bile atlamak istemiyor hatta biraz ileride daha güzel yerler var orada da çekilin diyenler... Geziye başlarken duyduğum hüznün yerini çocuksu bir heyecan alıyor, ortamın dinginliğinden mi, aldığım oksijen fazlalığından mı bilinmez.  Ama tadını çıkarmak en doğrusu diyorum. Yürüyüşe başladığım tarafta tahtalardan yapılmış bir yol karşılıyor beni sazlık alanların üzerine inşa edilen yol sonunun nereye varacağı merakını uyandırıyor. Yolun sonu asfalt bir zemine yönlendiriyor gittikçe göle yaklaşıyor olmak, adımlarımı daha hızlı atmama sebep oluyor bu arada gördüğüm her şeyi çekmeyi ihmal etmiyorum... Açık havadan olsa gerek yorgunluğumu atmak için karşıma ilk çıkan yerde soluklanmak istiyorum. Taksim ınternational Abant Köşküne giriyorum. Köşkün bahçesine girdiğim an Tanrının bize sunduğu o muhteşem güzellik karşısında bir kez daha etkileniyorum. Göl üzerindeki tahta iskelede oturup, garsona da kahvemi söyleyip bu güzelliğin tadını çıkarmaya çalışıyorum. Gürültü kirliliğini iliklerimize kadar yaşadığımız karmaşık şehir hayatından günübirlikte olsa uzaklaşıp buradaki huzuru yaşamanın keyfini çıkarıyorum. 

    Bolu sınırları içinde  yer alan Abant Gölü şehir merkezine 30 km uzaklıkta.Ankara ve İstanbul'da yaşayanlar buraya  ulaşabilmek için Tem otoyolunu kullanılabilir..Arazi kaymaları sonucu oluştuğunu öğrendiğim Abant gölü deniz seviyesinin 1328 metre yüksekliğinde derinliği 45 metre.Gölün çevresi 7.km  temiz hava,bol oksijen ve muhteşem manzara eşliğinde yürüyüş keyfini çıkarmak isteyenler için 1.5 saatinizi feda etmeniz gerekiyor,buna değeceği kesin...Yürüyüş dışında birkaç alternatifiniz daha var .Vakit kazanmak, daha az yorulmak istiyorsanız  faytonla da gezebiliyor, yada atla tur atabilirisiniz, bunların dışında bisiklet'e binebilir, gezinizi daha keyifli hale getirebilirsiniz.

    Gölün etrafını dolaştığınız zaman zengin bir bitki örtüsüne sahip olduğunu fark edebilirsiniz... Dolaşırken dikkatimi çeken kuşburnu ağacı oldu, içiminden keyif aldığım çaylardan biri olan kuşburnu meyvesini görünce birkaç tane de olsa toplamalıyım dedim dikenli dallarına rağmen ceplerimi doldurmayı başarabildim... Göl kenarındaki zengin flora örtüsünü gölün içinde de görebiliriz. Nilüferlerin su üzerindeki asil duruşları karşısında huzura ermemek imkânsız...

   Abant gölü flora açısından zenginliğinin dışında geniş bir faunaya da sahip. Gölde bulunan uzun bir isme sahip " SALMO TRUTTA FARİO VARYETTE ABANTİCUS" ENDEMİK türündeki Abant Alabalığı bu isimle literatürlere geçmiş. Yılın belli tarihlerinde belli bir ücret karşılığı balık meraklıları için avlanmaya müsaade ediliyor. Bunların dışında göl çevresi ve ormanlık alan tilki, karaca, atmaca, geyik, çakal ve daha birçok hayvana ev sahipliği yapıyor...

    Tektonik menşeli Abant Gölü büyük bir açık hava rekreasyon alanına sahip olduğu için 1988 yılında  "Tabiat parkı" olarak koruma altına alınmış.

    Abant Gölünün huzurunu doyasıya yaşamak isterseniz göl etrafında sizlere her türlü rahatlığı sağlayacak 3 otelde konaklama şansınız var. Otellerin dışında çadırda kurabilir, gölün keyfine varabilirsiniz.

    Abant gölündeki keşif amaçlı gezimi yapamadığım 7km' lig parkuru tamamlamak, faytonla tur atmak, söylenildiği gibi hemen her mevsim güzelliğini yaşayabilmek,  günübirlik değil de daha uzun kalmak düşünceleriyle sonlandırıyorum...
   
    Ertelenmeyen düşler dünyası Abant’a yeniden gidebilmek umuduyla.

    Gezgin ruhunuz solmasın...
                 




          

























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder