Yazı ve Fotoğraflar : Meltem AKARSU
Tarih: 15.01.2009
Abant'a doğru yola çıkmaya
karar verdiğimde, düş yorgunu bir mevsimi kendime ortak etmekti amacım. Kışını
hayal ettiğim bir güzelliğin yalnızlığa bürünmüş, yorgun ama etkileyici
güzelliği karşısında kelimelerimin yetersiz kalacağını da biliyorum. Yeryüzünün
bütün renkleri içinde barındırdığı hüzünle karşılamıştı beni. Aylardır
köklerinde barındırdıkları kederi hüzün mevsiminde terk etme telaşında olan
ağaçlar, son bir çabayla dallarına tutunmaya çalışan yapraklar... Sararan yaprakların
ardında kalan bir bahar, Son - Bahar... Hüznün senfonisi çalıyor bir
yerlerde... Kim olursa olsun sonbaharda Abattaysanız farklı hisler
taşımayacağınıza eminim
Öylesine büyüleyici bir güzelliğe sahip ki
Abant, içinde bir yerde olmadığını bildiğim halde bir efsane barındıracağını
düşündürüyor. Sessiz, mağrur, kırgın ama gururlu bir aşk hikâyesi… Kulağıma
yağız bir atın sessizliğe karışan öfkeli nal sesleri geliyor, sanki sahipsiz
bir sevdaya isyan ediyor. Hırçınlığıyla sessizliği bozması bundan diyorum.
Hayal etmeye çalıştığım efsaneyi yanımdan geçen gezi faytonunun sesiyle
sonlandırmak zorunda kalıyorum... Derin bir nefes alarak gezime devam ediyorum.
Günümüzde birçok şeyin saflığını, güzelliğini
kaybettiği şehir hayatından ve yaşattığı kargaşa ortamından kurtulup, hafta
sonu gezimi Abant'a gelerek değerlendirdiğim için kendimi mutlu ve şanslı
hissediyorum. Şanslıyım çünkü Abant ülkemizin 2 Önemli Şehrine 2,5 saatlik
mesafede. İş hayatının ve şehir hayatının keşmekeşinden kurtulmak isteyenler için
Abant doğanın bizlere Sunduğu bir mucize…
Göl etrafında yürüyüşüme başlarken boynunda
ipe dizilmiş meyveleriyle yanıma yanaşan yaşlı bir amcayla kısa bir sohbete
dalıyorum. Alıç adını verdikleri mayhoş bir tadı olan meyve dizisini boynuma
asarken,"-bizim buralarda yetişir, pek bilen yoktur ama severiz. Satar
azda olsa rızkımızı çıkarırız, çocuklarda sever ha. Turistlerde, sizin gibi
misafirlerde... Aman ye kızım faydalıdır. Mideye iyi gelir, kan yapar, şifa var
bunda dağ yemişinde şifa olmaz mı?"...Nur yüzlü amcam bir dizgi Alıç’ı
satmaya çalışırken nede çok uğraştı... Onu kırmıyorum teşekkür edip satın
alıyorum. Yorgun bedenini bir bankın üzerine bırakırken arkamdan
sesleniyor." gene gel kızım güzeldir gölümüz..." gölü sahiplenmesi,
güler yüzü, verdiği huzurla yoluma devam ediyorum.
Gördüğüm her şeyin fotoğrafını çekmeye
çalışıyorum, benim gibi etrafımda birçok kişi yüzlerine yansıyan mutlulukla
fotoğraf çekme telaşında... Kimse en ufak bir şeyi bile atlamak istemiyor hatta
biraz ileride daha güzel yerler var orada da çekilin diyenler... Geziye
başlarken duyduğum hüznün yerini çocuksu bir heyecan alıyor, ortamın
dinginliğinden mi, aldığım oksijen fazlalığından mı bilinmez. Ama tadını çıkarmak en doğrusu diyorum.
Yürüyüşe başladığım tarafta tahtalardan yapılmış bir yol karşılıyor beni sazlık
alanların üzerine inşa edilen yol sonunun nereye varacağı merakını uyandırıyor.
Yolun sonu asfalt bir zemine yönlendiriyor gittikçe göle yaklaşıyor olmak,
adımlarımı daha hızlı atmama sebep oluyor bu arada gördüğüm her şeyi çekmeyi
ihmal etmiyorum... Açık havadan olsa gerek yorgunluğumu atmak için karşıma ilk
çıkan yerde soluklanmak istiyorum. Taksim ınternational Abant Köşküne
giriyorum. Köşkün bahçesine girdiğim an Tanrının bize sunduğu o muhteşem
güzellik karşısında bir kez daha etkileniyorum. Göl üzerindeki tahta iskelede
oturup, garsona da kahvemi söyleyip bu güzelliğin tadını çıkarmaya çalışıyorum.
Gürültü kirliliğini iliklerimize kadar yaşadığımız karmaşık şehir hayatından
günübirlikte olsa uzaklaşıp buradaki huzuru yaşamanın keyfini çıkarıyorum.
Bolu sınırları içinde yer alan Abant Gölü şehir merkezine 30 km
uzaklıkta.Ankara ve İstanbul'da yaşayanlar buraya ulaşabilmek için Tem otoyolunu
kullanılabilir..Arazi kaymaları sonucu oluştuğunu öğrendiğim Abant gölü deniz
seviyesinin 1328 metre yüksekliğinde derinliği 45 metre.Gölün çevresi 7.km temiz hava,bol oksijen ve muhteşem manzara
eşliğinde yürüyüş keyfini çıkarmak isteyenler için 1.5 saatinizi feda etmeniz
gerekiyor,buna değeceği kesin...Yürüyüş dışında birkaç alternatifiniz daha var
.Vakit kazanmak, daha az yorulmak istiyorsanız
faytonla da gezebiliyor, yada atla tur atabilirisiniz, bunların dışında
bisiklet'e binebilir, gezinizi daha keyifli hale getirebilirsiniz.
Gölün etrafını dolaştığınız zaman zengin
bir bitki örtüsüne sahip olduğunu fark edebilirsiniz... Dolaşırken dikkatimi
çeken kuşburnu ağacı oldu, içiminden keyif aldığım çaylardan biri olan kuşburnu
meyvesini görünce birkaç tane de olsa toplamalıyım dedim dikenli dallarına
rağmen ceplerimi doldurmayı başarabildim... Göl kenarındaki zengin flora
örtüsünü gölün içinde de görebiliriz. Nilüferlerin su üzerindeki asil duruşları
karşısında huzura ermemek imkânsız...
Abant gölü flora açısından zenginliğinin dışında
geniş bir faunaya da sahip. Gölde bulunan uzun bir isme sahip " SALMO
TRUTTA FARİO VARYETTE ABANTİCUS" ENDEMİK türündeki Abant Alabalığı bu
isimle literatürlere geçmiş. Yılın belli tarihlerinde belli bir ücret karşılığı
balık meraklıları için avlanmaya müsaade ediliyor. Bunların dışında göl çevresi
ve ormanlık alan tilki, karaca, atmaca, geyik, çakal ve daha birçok hayvana ev
sahipliği yapıyor...
Tektonik menşeli Abant Gölü büyük bir açık
hava rekreasyon alanına sahip olduğu için 1988 yılında "Tabiat parkı" olarak koruma altına
alınmış.
Abant Gölünün huzurunu doyasıya yaşamak
isterseniz göl etrafında sizlere her türlü rahatlığı sağlayacak 3 otelde
konaklama şansınız var. Otellerin dışında çadırda kurabilir, gölün keyfine
varabilirsiniz.
Abant gölündeki keşif amaçlı gezimi
yapamadığım 7km' lig parkuru tamamlamak, faytonla tur atmak, söylenildiği gibi
hemen her mevsim güzelliğini yaşayabilmek,
günübirlik değil de daha uzun kalmak düşünceleriyle sonlandırıyorum...
Ertelenmeyen düşler dünyası Abant’a yeniden
gidebilmek umuduyla.
Gezgin ruhunuz solmasın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder